
Uyku. Üzerine düzinelerce methiye düzülmüş bu fiziki hal, insanoğlu varolduğu müddet hakkında sorulan sorulara köstek olur nitelikte çıkmazlara sürükleyecektir yine aynı zihinleri.Kötü niyetli (çizgi filmler haricinde iyi niyetlisine rastlayan var mı?) ejderhanın karnını iri bir kılıçla yarıp içinden çıkacak bir cevap değil ki aradığımız, birileri gelip kurtarsın bizi bu kaotik durumdan.
Kaldı ki birileri ya da bir kitap çıkıp "şunun için rüya görürsün" "bu budur, şu şudur" dese bile rüya gördüğümüz müddet sorularımız devam etmeyecek mi?
Ölüm'ün akrabası olarak kabul gördüğümüz uyku artık bir hal olmaktan çıktığı zamanlarda insanı avucunun içine alır ve sabah onu savurduğu ruh hali kişinin tüm gününü bazen tüm bir haftasını sarsar.Belki diyerek gördüğümüz rüyalar yaşamımıza bilinçaltımızla bulaşan tüm koridorları önümüze buğulu bir perdenin ardında çıkarır. Bazen bir kadın, bazen bir çocuğun elini tutarak ama çoklukla yanlız başımıza geçmeye çalıştığımız bu koridorlarda her kapının ardında başka bir geçmişimiz yine başka bir geleceğimizle (o ana kadar olmamış herşey gelecek değil midir?) bizi selamlar durur. Olayların bizim kontrolümüzdeymiş gibi gözükmesine rağmen adeta bir kukla gibi savrulur dururuz. Bu savrulmaların bir gecede 82 rüyaya kadar çıktığı gibi bilimsel açıklamalar da mevcut.
Ölümü, ölmeden merak eden herkes; uyku halini yüzlerinde gülücüklerle karşılayarak yatağa uzanıp tadarken ertesi sabah kendilerine hangi bahaneyi buluyorlar unutmak ya da hatırlamak için?
Peki uyandığımıza sevinmeli miyiz? Uyumanın en basit tanımla kendimize dönmek olduğu söylenecek olursa (kaldı ki çinlilerin böyle bir atasözü mevcut) insan sahte hayatına uyandığında ne kadar mutlu olabilir ki? Evet hayatın yegane amacı onu anlamak ya da mutlu olmak değil belki ama hayatımızın yapaylığını kendimize kanıtladığımız sabahları bir on dakika daha uyumayı tercih etmeyi erdemli bir davranış olarak gördüğümü söyleyebilirim artık.
ps: Görme fiili üzerine söylenecek çok şey var. Sonra.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder